Erzurum’un Nasreddin Hocası…
Bence siz bugün bir dilek tutun…
Reklamcılar bilir, her hangi bir varlığın tanıtımını yapacağın zaman onu iyicene tanıman veya incelemen gerekmektedir. Sonrasında ise ortaya çıkan özellikleri yanında, bu varlığın halkın kendisine sunduğu bir takım olumlu ya da olumsuz yanlarını irdeleyince iş tamamına ermiş olur.
Ancak bazı şeyler vardır ki anlatılmaya, tanıtılmaya ihtiyaç dahi duymazlar.
Bir efsane; bir şehir efsanesi gibidirler.
Gerçek, hissedilebilir ve bir o kadar da halktan,
Halkın, ta kendisi olan cinsinden…
Ben başka şehirlere karışmam, kim kimdir ne iş yapar veya aklından neler geçer bilmem ama bu şehrin dağından, taşından ve oksijeninden nice aslan parçalarının çıktığına da şahit olmuşluğum vardır.
Şehir efsanesi demişken; gerçekten de bir şehri ayakta tutan ve o şehrin tanıtımının yapıldığı veya tanınmaya başlanıldığı zaman, ilk olarak onlardan adım alındığını bilmeyeniniz yoktur umarım.
Erzurum’umuzun bu konuda dünyanın sayılı şehirleri arasında olduğunu da…
tum1habermedya/medyadoğu.com/anı/yerel/kültür-sanat/yorum-haber-özel/Vedat Kan
Aslında derlerdi de inanmazdım ama gerçekten coğrafya çoğu zaman kader olarak insanın yakasını pek bırakmazmış, bulunduğumuz coğrafyanın meşakkatleri sebebiyle bu topraklarda yetişen insanımızın bir yanı hep eksik, biryanı hep yarım, bir yanı hep umut dolu olarak kalmıştır. Alın yazısı gibi attığı her adımda yanı başında kalarak; yarınlarına köstek, umutlarına da engel olarak eşlik etmiştir. İklimi gibi, toprağının mayası gibi veya tarihe uzanan mazisi gibi hep yön vermiş yol göstermiştir insanına.
O yüzdendir ki bu şehrin efsanelerinin hiç birisinin ekmeğinin tuzu yoktur.
Palandöken gibi yalnız kalmışlardır, bir başlarına kalmışlardır.
Tıpkı İbrahim Hakkı Hazretlerinin olmadığı gibi.
Tıpkı Emrah’ın, Sümmani Babanın, Aşık Reyhani’nin, Erkal’ın hatta ve hatta Cumhur Seval’in olmadığı;
Tıpkı Vedat Refayeli’nin olmadığı gibi…
Bu şehrin efsanelerinin hiç birisinin ekmeğinin tuzu olmamıştır.
Vedat Refayeli’ de bu şehrin ekmeğinin tuzu olmayan efsanelerinden birisidir.
Üstelik Palandöken gibi bu şehire etiket yapmış birisi olarak.
Hem de kendi emekleriyle, kendi inadıyla ve kendi gayretiyle çabalamış birisi olarak.
Dünyanın en zor ve hatta sıkıntılı işini yaptığımız, heves ettiğimiz doğrudur. Tevessül ettiğimiz bu iş öyle birilerinin gördüğü veya algıladığı gibi bir telefon ve ortalıkta dolaşacak kadar cesaretin ve internetin olsun yeter denilecek bir iş de değildir.
Bu iş; ajansların emeğinden alınarak veya başkalarının emeğinden çalınarak, kes yapıştır yapılan haberlerin veya başkalarının yorumlarından parçalanarak, araya serpiştirilen kalem oynatmalarını bile anında ortaya koyan ve kendisini belli eden nadide bir iştir. İşte Refayeli bu işin mutfağından, hatta ve hatta mutfağının inşaatından ekmeğinin tuzu olmayanlarındandır bu şehrin…
Büyük bir çoğunluğunun, internet olmadığı zaman bir hiç oldukları gerçeğini dahi algılayamadıkları bir ortamda, ellerindeki telefonun şarjının bittiği anda kendilerin de bittiğini anlayamayacakları sanal bir ortamda yaşarken; gerçek dünyanın, gerçek silahı olan elindeki kalemiyle ve çizgileriyle verdiği gerçek mücadelede ter akıtarak, bu şehrin kültürünün yaşanmasına vesile olan temel taşlarından birisidir Refayeli…
Mizah karışımı eleştirileri bana hep Nasreddin Hoca’yı anımsatmıştır. Gülerken aynı zamanda ağlatabilen, eğlendirirken bir yandan da eleştiren üstelik düşünmeye zorlayan bir yürek.
O yüzdendir ben adaşımı hep her gördüğümde Nasreddin Hoca’yı görürüm ve ekmeğinin tuzunun olmadığı gerçeğiyle hüzünlenirim.
Bu şehrin emeğinden faydalandığı ama gerçek manada değerini vermediği sayılı insanlarımızdan birisidir Vedat Refayeli.
Refayeli’yi; Kültür Bakanlığımızın, günümüzdeki mevcut şartlarından dolayı her ne kadar eleştirsek de, sırf halkımızın bir araya gelmesine vesile kıldığından dolayı da alttan alta hoşumuza giden Kültür Yolu Projesi kapsamında yapılan etkinliklerinde gördüm. Erzurum Büyükşehir Belediyemizin Kültür ve Sosyal İşler Daire Bakanlığı tarafından kendisine tahsis edilen bir göz odadan oluşan ve tüm dünyasını sığdırdığı sanat atölyesinde.
Aslında; tüm yazı boyunca anlatmaya çalıştığım tek şey buydu oysaki; adaşım Vedat Refayeli bir sanatçıydı ve sanatını yapıyordu. Elektrikler gitse de, internet olmasa da sanal değil gerçek olan bir şekilde.
Hem de fırfırik anlayışıyla…
Öyle her kese nasip olmaz sanatçı adaşını kaleme almak. Bu da bizim kazancımız olsun. Yüreğine sağlık adaşım; kalemin, gönlün, fikirlerin, düşüncelerin ve dahi bileğin kavi olsun emi.
Dedik ya adaşımı andım; arada kaldınız, siz yine de bir dilek tutun!