DOLAR 34,2103 0%
EURO 37,8487 0.16%
ALTIN 2.914,12-0,51
BITCOIN 2102378-0,74%
Erzurum

AZ BULUTLU

05:29

İMSAK'A KALAN SÜRE

Kırk bir kere Maşallah “Reis”

Gönül almaya geldik, gönüllere derman olmaya geldik, gönüllere girmeye geldik…

Kırk bir kere Maşallah “Reis”

Kırk bir kere Maşallah “Reis”

Kadim şehrimizin, kadim üniversitesi olan Atatürk Üniversitemize rektör ataması yapılıncaya kadar, hemen hepimizin aklından geçen, düşüncelerinde yer kaplayan ve hatta bile isteye aleni olarak deklare ettiğimiz üzere tek bir amacımız vardı; o da, bu şehrin insanı olması idi.

Yazdığımız yazılarımızda, beyan ettiğimiz kelimelerimizde hatta ve hatta bulunduğumuz ortamlarda bu durumu o kadar açık bir şekilde belirtiyorduk ki, birilerinin kayıtsız kalabileceğine inancımız dahi yoktu.

tüm1habermedya/medyadogu.com

Doğrusunu söylemek gerekir ise dün yapmış olduğumuz görüşmeden sonra, bu ülkenin “Reis” diye nitelendirdiği Cumhurbaşkanımıza olan inancım, bir kez daha arttı ve bir kez daha ispatlandı diyebilirim.

Bu nasıl bir siyasi zekâdır, bu nasıl bir demokrasi atılımıdır, bu nasıl bir manevra yeteneğidir ki; almış olduğunuz tek bir karar ile mevcutta bulunan olumlu ya da olumsuz bütün düşünceleri bir anda boşluğa bırakıyorsunuz!

Bu nasıl bir izleme taktiğidir ki; düşünülen makama işaret ettiğiniz kişi, layıkıyla ve yakışırlığıyla uyumlu olabiliyor.

Bu nasıl bir strateji uzmanlığıdır ki; almış olduğunuz karar karşısında tek bir kelime dahi edilecek açık bulunamıyor…

Kırk bir kere Maşallah “Reis”.

Kırk bir kere Maşallah “Rektör Hocam”a…

Nereden mi vardım bu kanıya? 

Daha odasından içeri girerken önünü ilikleyip, sırf birkaç dakika geç içeri alındığımız için “gerçekten çok özür dilerim” diyen bir Rektörün asaleti karşısında, yanaklarım utancımdan kızarırken vardım. Kaldı ki yaşadığı yoğunluğun olası bir durumuydu bu yaşanan.

Yer gösterirken ev sahipliğinde görülen ve şu ana kadar çok uzun bir zamandır göremediğimiz bir samimiyet içerisinde vardım bu kanıya.

Mimiklerinde, kelimelerinde ve vücut dilinde ortaya koymuş olduğu sevecenlik ve yapmacık olamayan, diğer bir deyişle rol kokmayan organik özelliğinde vardım bu kanıya.

Gözlerindeki parıldayan umut dolu bakışlarında, sohbeti esnasındaki konuya hâkim olan rahatlığı ve o yoğun ziyaret trafiğinde, imkânlar dâhilinde az birazına değindiği projelerinin detaylarında vardım bu kanıya…

Tekrar ediyorum ki; 

Kırk bir kere Maşallah “Reis”.

Çünkü bu şehire öyle bir rektör atamış ki. 

Sadece ve sadece hayal ettiklerini değil, elinde hazırda bulunan birkaç projesini dahi hayata geçirse bu şehir abat olur, bu şehir gerçek anlamda hak ettiği değerine kavuşur. 

“Gönül almaya geldik, gönüllere derman olmaya geldik, gönüllere girmeye geldik” derken gerçek bir gönül insanının ifadelerini dinlemek öyle herkese nasip olmaz düşüncesiyle, anın keyfini çıkarırken; sıralamış olduğu birkaç projesinin başta kaybolmaya yüz tutmuş kadim üniversitemizin ve bu şehrin pek çok derdine derman olacağını hissetmemek için gerçek bir ölü olmak gerekmektedir.

Az biraz canlı olan, hayati değerlerinde en küçük hareketlilik olan yoğun bakımda olan beyinler bile hocamızın samimiyetinden şüpheye düşemez.

Kaldı ki şu ana kadar kendi uzmanlık alanında, cüzi imkânlar ile yaptıkları yapacaklarının sadece fragmanı olabilir. Bir de mevcut durumdaki böylesi bir imkânın hocamızın ve şehrimizin elinde olduğu gerçeğini heybenize koyduğunuzda, olacakları varın siz düşünün. 

Şehrin derdiyle hem/hal olmak böyle bir şeydir işte diye düşündüm. Kaç zaman olduğunu elbette ki bizlerin de unuttuğu böylesi bir yaklaşım, bu şehire öyle bir hayat verecekti ki “bilimin ışığında insanlığa dönüş” bu olsa gerektir demekten kendimi alamadım. 

Rektör Hocamızın en büyük hayalini ise ben şahsım; gönülleri birleştirerek uzun yıllara dayanan ve şehir ile üniversitenin arasına döşenen “ayrılık tohumları”nı temizlemek olarak görüyorum. 

İlk adım bu. 

Birileri tarafından “bile/isteye” kırılan gönülleri almak.

Problemlerin çözüm noktasında gerisi inanın geliyor. 

Dün; tüm1habermedya ve medyadogu.com birlikteliğinde,  Şahap Gürler üstadımla birlikte yaptığımız ziyaretimiz esnasında son çeyrek asrın en güzel misafirliğini beynime kazırken, anladım ki rektörler de bizim gibi insanmış…

Ben bunu nasıl anlatmam, bunu durumu bu kadim halka nasıl iletmem. 

Hem de haykırarak!

Eyyyy ahalii… 

Duyduuuk, duymadııık demeyin. Dillere destan bu kadim şehrin bir rektörü var oğul mu, oğul. 

Can mı, can! 

Bilgi desen, Rabbime şükür hem de âlâsı. 

Bu şehrin hastasına da derman olacak artık, problemlerine de. 

Bu şehrin başta futbol olmak üzere sporunu da destekleyecek, sporcusunu da.

Bu şehrin yarınlarına da uykusuz kalacak, geleceğine de.

Tıpkı dün olduğu gibi!

Hani birileri sözüm ona söylüyor ya Erzurum’lu değil diye. Buradan açık ilanımdır ondan daha Erzurumluyum diyen birisi var ise alsın eline malzemelerini ve gelsin ispat etsin.

İşte meydan…

Ne malzemesi mi? 

Öyle, ben bu şehrin çocuğuyum demekle bir şehrin çocuğu olunmuyor abiler/ablalar. Tarihi alırsın metraj olarak yanına geçersin şöyle birkaç zaman geriye ve bakarsın o zaman aynaya.

Kimmiş bu şehrin çocuğu olan. 

Bir kez daha yineliyorum;  kırk bir kere Maşallah “Reis”. 

Bu nasıl bir atamadır ki hem Erzurum’un gerçek insanını, hem bilim adamını, hem sevilen bir simasını, hem pozitif enerji yüklü dinamiğini akam yollamışsınız.

Üstelik yıllardır gözümüzün önündeyken, bizim göremediğimizi siz görmüşsünüz.

Bu saatten sonra herkesin bir kırmızıçizgisi var ise benim kırmızıçizgim de Atatürk Üniversitesinin Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu’dur. Hodri Meydan.

Haber Editörü: Şahap GÜRLER