22 Aralık 2024 Pazar
Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Polikliniği içerisinden geçen sağlık çalışanları genel poliklinik önüne geldiler. Yürüyüşün ardından basın açıklaması yapıldı;
Gazze’yi unutmayan unutamayan sağlık çalışanları olarak bir araya geldi, öncelikle Gazzeli meslektaşların onurlu duruşlarının numunesini bize sahne edecek bir eylem var. Terörist İsrail, hastaneleri boşaltmalarını isteyince meslektaşlarımız hastalarını yüzüstü bırakmayacaklarını, hastaneden ancak cennete gitmek için çıkacaklarını söyleyerek hastane kapısında bu ezgiyi seslendirdiler. Arapça olan sözlerin anlamı “Burada kalacağız acılar bitinceye kadar. Burada yaşayacağız Şarkılar elbet daha güzel olacak vatanım… vatanım…gurur kaynağım yükseklere yürüyerek ve zirvelerle iletişim kurarak düşmanın tüm tuzaklarına rağmen bereketin hakim olması için Çaba göstereceğiz Şimdi ben susayım temsili olarak gazzeli kardeşlerimiz söylesin.” Bu duruşlarıyla son nefeslerine kadar hastalarına hizmet veren Meslektaşlarımızla gurur duyuyoruz ve onları selamlıyoruz. Şimdiden konuşmamın uzunluğu için affınıza sığınıyorum, Soykırımın günleri ilerledikçe, israille olan katliam dolu Anılarımız öyle arttı ki hangisini söylemesem içimde kalırdı. Bugün işgalci israilin filistinde yaptığı zulmün 75’inci yılı ve132’nci günü. Çoğu insanın hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatlarına devam ettiğine üzülerek şahit oluyoruz ama vahşet olanca şiddetiyle devam ediyor. Bu sebeple yapabileceklerimizi kendimize ve size hatırlatmak için toplandık. Hangi dine hangi ırka hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım insan olmanın gereğini yaparak bu duruşta yerimizi alalım. Sonda söyleyeceklerimi baştan söyleyerek toparlayayım ve elimizden bu aşamada gelebilecekleri maddeler halinde sayayım iman sahipleri olarak önce dua ile silahlanmalıyız çünkü peygamberimiz öyle söylüyor. Dua müminin silahıdır diyor. Hiçbirimiz seccademizden Filistinlileri ve diğer coğrafyalardaki zulüm altında olan müslüman kardeşlerimizi anmadan kalkmamalıyız. Ardından bilinçlenmeliyiz. Meselenin 7 Ekim’de başlamadığını, 75 Yıldır bu canilerin Filistinlilerin üzerinde nasıl bir tahakküm kurduğunu, 2 milyondan fazla Gazzelinin yıllardır suçluymuş gibi açık hava hapishanesinde tutulduğunu öğrenmeliyiz. Öğrendiklerimizi başkalarına öğretmeli ve bu zulmü duyurmalıyız. Biz vicdan taşıyan bir avuç sağlık çalışanı olarak her hafta cumartesi günü saat 14’te Yakutiye Medresesi’nden zulmü duyurmaya, masumlara dua etmeye devam ediyoruz ve bu Vesileyle sizleri de davet ediyoruz. Sosyal medyada paylaşarak, sohbetlerimize soykırımı konu ederek, diğer STK’lerin eylemlerine de katılarak sessiz kalmadığımızı göstermeliyiz. Hiçbirimiz Gazzeyi anmadan bir günümüzü geçirmemeliyiz. Soykırım mağdurlarına maddi yardımda bulunmalıyız. Bizler diyet listelerinde oflayıp poflarken onların bir kuru ekmeğe muhtaç olduğunu; biz dekorasyon eşyalarımızı seçmekte zorlanırken onların bir deliksiz naylon bulmak için uğraştığını, dün sevgililer gününde bizler kırmızı gülleri satın alırken oradaki çocukların özledikleri kırmızı elmaları konuştuklarını fark ederek kendimize gelmeliyiz ve şimdilik az sayıda geçen yardım tırlarına bir kutu da biz eklemeliyiz. İnşallah yardımların özgürce girişini de yakın zamanda görürüz İsraili ve destekçilerini boykot etmeliyiz. market alışverişlerimize ek olarak ilaçlarımıza da dikkat ederek şifanın üzerinde bebeklerin kanı olan bir ilaçla bize ulaşmasının mümkün olmadığını bilmeliyiz. Biz sağlık çalışanlarıyız. Bilirsiniz ki işimizde hep sayılar vardır, düşen kan değerleri, dakikadaki atım sayısı, ölçülen derece, 10 mg şundan yapalım hemşire hanım ve benzeri. O zaman hadi bugün de sayılardan konuşalım, ama üslubumuzu batı medyası gibi değil, faili meçhul edilgen cümlelerle değil, mertçe oluşturalım. Filistinli yetkililerin kaydını tutabildiği kadarıyla 7 Ekim’den bu Yana 28 bin 576 kişi öldü mü yoksa israil tarafından öldürüldü mü? İsrail 28 bin kişinin yaşam hakkını elinden aldı, doğrusu bu! 68 bin 291 kişi yaralandı mı diyeyim? Hayır! 68 bin kişi muhtemelen yeterince ulaşamayacakları sağlık hizmetine muhtaç hale getirildi. 123 ambulans tamamen kullanılmaz hale geldi diyip geçemem tabii ki! İçinde gözyaşı ve acıya ek olarak hastaneye kavuşma umudu taşıyan, dokunulmazlığı olan ambulansları israil kalleşçe bombaladı diyeceğim 340 sağlık çalışanı öldü dersem haksızlık etmiş olurum. Dünyanın en ahlaksız ordusu; dünyanın en zor mesleği olan “gazzede sağlık çalışanı olmak” görevini yapan kahramanları katletti demeliyim. 1000’den fazla çocuğun bacağı kesildi diyip geçemem tabii ki, 1000’den fazla çocuk ömrünü bedenen yarım ama ruhen bizden daha tam olarak sürdürürken eksik uzvuyla ilgili yaşadığı her zorlukta israil’e kahredecek diyeceğim, tabi eğer ömrü olursa 150 sağlık kurumu tahrif oldu dersem sığ bir cümle olur. İçinde yaralı dermansız aciz masum insanların bulunduğu hastaneleri, bile isteye teker teker bombaladı İsrail diyeceğim. Dün de hastane tahrifine devam ederek yaralıların sicim gibi yağdığı Gazzede tam kapasite çalışabilen hiç hastane bırakmayarak etik değerlerin, vicdanın kırıntısının bile ceplerinde kalmadığını gösterdi diyeceğim 350 bin kronik hasta ilaçsız kaldı demeyeceğim, bu devletin, ay pardon!!! Bu teröristlerin!! Başlarına açtığı açlık susuzluk evsizlik dertleriyle uğraşan mazlumlardan 350 bin tanesi de ilaçları olmadığı için her biri farklı dertlerle acılarla boğuşuyor, belki de yavaş yavaş öldürülüyor diyeceğim. Bakın siz burada çeşit çeşit hastalıklarınıza şifa ararken 2 milyon gazzeli 4 aydır şikayetini bir doktora anlatıp muayenesini olup reçetesini alamıyor 395 devlet okulu, 65 birleşmiş milletler okulu hasar gördü şeklinde kurmayacağım cümlemi sanki deprem olmuş da hasarlanmışlar gibi. İçinde vatansever akıllı, faydalı bir nesil yetişmemesi için ellerinden ne geliyorsa yaptılar diyeceğim. “aa ama Hamas da işleri bürokratik yollarla çözseydi canım, bu ne Barbarlık” diyenlere “bu zalimler birleşmiş milletler okullarını, Red crescent red cross uluslararası hastanelerini bombalıyor, Ne bürokrasisinden bahsediyorsun sen” diyeceğim. Dün hastane saldırısından sadece yarım saat önce “burayı tahliye edin” emrini vermek için içeri gönderdikleri elçiyi öldürdüler, bürokrasiden anlar mı bu şeytanlar diyeceğim. Kendi ülkelerinde mülteci konumuna düşürülen gerçek toprak sahipleri; Birleşmiş Milletler mülteci kamplarına atılan bombalarla paramparça edildiler, öyle devasa silahlar kullandı ki israil, kamp alanında koca koca kraterler oluştu, cesetleri bile bulunamadı zavallıların. Kimle? İsraille mi? Bu anlattıklarımı yapanlarla mı masaya Oturulup anlaşılacak? Soykırım suçuyla uluslararası adalet divanında yargılandılar da ne oldu, al sana bürokrasi diyeceğim. 2 milyon insan evinden ayrıldı diyerek sanki tatile gitmişler gibi konuşmayacağım. Emeklerini, anılarını, rutinlerini, heveslerini, yeni aldıklarını, kullanmaya kıyamadıklarını, annelerinden kalanları, evlatlarına sakladıklarını, her şeyi ama her şeyi geride bırakarak naylondan ve kırık mobilya parçalarından yapılan çadırlara girdiler. İsrail; Erzurumun 3 katı kadar insanı Evsiz bıraktı. Onları birkaç ilçe büyüklüğündeki daracık refaha sıkıştırdı, şimdi de “güya” güvenli alan diye insanları sürdükleri o alanı bombalamaya başladı… Batı şeriada 7 Ekim’den bu yana 6 bin 390 kişi gözaltına alındı, Böylece hapishanelerdeki toplam filistinli sayısı 8 bin 900’e ulaştı” dersem filistinli hırsızların katillerin suçüstü falan Yakalandığını sanabilirsiniz. Hayır, israil “idari tutukluluk” adı altında “ilerde suç işleyebileceği” gerekçesiyle istediği herkesi her yaştan filistinliyi hapse atabiliyor, hepimize günaydın! O yüzden cümlemi değiştiriyorum: bu teröristler hamasın olmadığı, kendilerini savunacak en ufak bir silahları bile bulunmayan batı şeriada güç gösterisi yapmak adına 9 bine yakın kişinin üzerine çöktü ve mapus etti, hah böyle daha doğru oldu! Hamas 250’ye yakın israilliyi esir aldı diye ortalığı velveleye veren sözde hümanistler size sesleniyorum Hamasın olmadığı batı şeriada Hamasın 7 Ekim’deki saldırısından önce de gözünün üzerinde kaş olduğu için binlerce kişi içeri alınırken nerdeydiniz esir Karşıtları? Hapishanelerdekiler aç bırakılırken, kollar bacakları kırılırken, tecavüze uğrarlarken, ilaçsızca ölüme terk edilirlerken neden sesiniz çıkmıyordu? Gazze’de 2 milyon 300 bin kişi yıllardır açık hava hapishanesindeyken sizi neden meydanlarda görmüyorduk merhamet timsalleri? 126 gazeteci hayatını kaybetti dersem yetersiz olur. Hatta Gazze’deki her 10 gazeteciden biri öldü desem de yetmez. Hayatını zulmü dürüstçe duyurmak için feda eden 126 kişi; hayatını manipülasyonla, yalanla, şantajla, örtbas etmekle, iftira atmakla geçirenler tarafından dünyadan kazındılar diyeceğim 100’den fazla sağlık çalışanının nerede olduğuna dair veri yok demeyeceğim. O sağlık çalışanlarına … o kişileri… bakın burayı ben de dolduramadım çünkü önümüze çıkan her haberde “bu kadar da olmaz ya” “bu alçaklığı da mı yaptılar” “bunu yapacak kadar mı vicdansızlar?” diyoruz. O zaman ancak “kötülükte sınır tanımayan bir topluluk hayal bile edemeyeceğimiz işkenceler yapıyor onların üzerinde” diyebilirim. 8 bin 400 kadın öldü demeyeceğim, 4 aydır feryatları gözyaşı kaynağımız olan, dünyaya inen merhamet taneleri olan anneleri Ya bir Ömer ya bir Ebu Ubeyde, ya bir Selahattin Eyyubi ya bir Abdulhamit Han doğurursa endişesiyle katlettiler diyeceğim. 12 bin 300 çocuk öldü nasıl diyeyim? 12 bin çocuk öldü… israil bu olayı dinle ırkla siyasetle bağlantısızca karşısında durulması gereken bir olay haline getirdi diyeceğim. “Ama onlar da toprak satmışlardı” “Osmanlıya da ihanet etmişler bak”, “şu şu olayda Türkiye’nin yanında durduklarını da göstermemişler ah vah” diyenlere 12 bin çocuk öldü sen ne anlatıyorsun diyeceğim! Küvözdeki bebekleri öldürdüler ne diyorsun? Anneler yavrularının parçalarını eşleştirmeye çalışıyorlar orada sen neyden bahsediyorsun! Hadi bu bahanelerini çocuğunun bedenini poşette taşıyan babaya da söylesene! Soğuktan ölüp kaskatı kesilen bebeğinini ince bir kefene sarıp karşısında ağlayan anneye anlatsana Arap olduğun için bu meseleye karışmadığını! 12 bin evladımızı kara elleriyle boğdular! Firavunlar ordusu oldular, Musa bebeğin peşine düştüler! Ama tüm bebekleri öldürseler de bir Musa sağ kalacak. Kuyu diplerine atsalar da Yusuf oradan kurtulacak Tüm dünyayı ateşe verseler de İbrahim yanmayacak ve biz durmayacağız! Dua edeceğiz, duyuracağız, boykot edeceğiz, direneceğiz, Öğreneceğiz ve öğreteceğiz, infak edeceğiz, hatırlatacağız ama Asla susmayacağız inşallah.
Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Polikliniği içerisinden geçen sağlık çalışanları genel poliklinik önüne geldiler. Yürüyüşün ardından basın açıklaması yapıldı;
Gazze’yi unutmayan unutamayan sağlık çalışanları olarak bir araya geldi, öncelikle Gazzeli meslektaşların onurlu duruşlarının numunesini bize sahne edecek bir eylem var. Terörist İsrail, hastaneleri boşaltmalarını isteyince meslektaşlarımız hastalarını yüzüstü bırakmayacaklarını, hastaneden ancak cennete gitmek için çıkacaklarını söyleyerek hastane kapısında bu ezgiyi seslendirdiler. Arapça olan sözlerin anlamı “Burada kalacağız acılar bitinceye kadar. Burada yaşayacağız Şarkılar elbet daha güzel olacak vatanım… vatanım…gurur kaynağım yükseklere yürüyerek ve zirvelerle iletişim kurarak düşmanın tüm tuzaklarına rağmen bereketin hakim olması için Çaba göstereceğiz Şimdi ben susayım temsili olarak gazzeli kardeşlerimiz söylesin.” Bu duruşlarıyla son nefeslerine kadar hastalarına hizmet veren Meslektaşlarımızla gurur duyuyoruz ve onları selamlıyoruz. Şimdiden konuşmamın uzunluğu için affınıza sığınıyorum, Soykırımın günleri ilerledikçe, israille olan katliam dolu Anılarımız öyle arttı ki hangisini söylemesem içimde kalırdı. Bugün işgalci israilin filistinde yaptığı zulmün 75’inci yılı ve132’nci günü. Çoğu insanın hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatlarına devam ettiğine üzülerek şahit oluyoruz ama vahşet olanca şiddetiyle devam ediyor. Bu sebeple yapabileceklerimizi kendimize ve size hatırlatmak için toplandık. Hangi dine hangi ırka hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım insan olmanın gereğini yaparak bu duruşta yerimizi alalım. Sonda söyleyeceklerimi baştan söyleyerek toparlayayım ve elimizden bu aşamada gelebilecekleri maddeler halinde sayayım iman sahipleri olarak önce dua ile silahlanmalıyız çünkü peygamberimiz öyle söylüyor. Dua müminin silahıdır diyor. Hiçbirimiz seccademizden Filistinlileri ve diğer coğrafyalardaki zulüm altında olan müslüman kardeşlerimizi anmadan kalkmamalıyız. Ardından bilinçlenmeliyiz. Meselenin 7 Ekim’de başlamadığını, 75 Yıldır bu canilerin Filistinlilerin üzerinde nasıl bir tahakküm kurduğunu, 2 milyondan fazla Gazzelinin yıllardır suçluymuş gibi açık hava hapishanesinde tutulduğunu öğrenmeliyiz. Öğrendiklerimizi başkalarına öğretmeli ve bu zulmü duyurmalıyız. Biz vicdan taşıyan bir avuç sağlık çalışanı olarak her hafta cumartesi günü saat 14’te Yakutiye Medresesi’nden zulmü duyurmaya, masumlara dua etmeye devam ediyoruz ve bu Vesileyle sizleri de davet ediyoruz. Sosyal medyada paylaşarak, sohbetlerimize soykırımı konu ederek, diğer STK’lerin eylemlerine de katılarak sessiz kalmadığımızı göstermeliyiz. Hiçbirimiz Gazzeyi anmadan bir günümüzü geçirmemeliyiz. Soykırım mağdurlarına maddi yardımda bulunmalıyız. Bizler diyet listelerinde oflayıp poflarken onların bir kuru ekmeğe muhtaç olduğunu; biz dekorasyon eşyalarımızı seçmekte zorlanırken onların bir deliksiz naylon bulmak için uğraştığını, dün sevgililer gününde bizler kırmızı gülleri satın alırken oradaki çocukların özledikleri kırmızı elmaları konuştuklarını fark ederek kendimize gelmeliyiz ve şimdilik az sayıda geçen yardım tırlarına bir kutu da biz eklemeliyiz. İnşallah yardımların özgürce girişini de yakın zamanda görürüz İsraili ve destekçilerini boykot etmeliyiz. market alışverişlerimize ek olarak ilaçlarımıza da dikkat ederek şifanın üzerinde bebeklerin kanı olan bir ilaçla bize ulaşmasının mümkün olmadığını bilmeliyiz. Biz sağlık çalışanlarıyız. Bilirsiniz ki işimizde hep sayılar vardır, düşen kan değerleri, dakikadaki atım sayısı, ölçülen derece, 10 mg şundan yapalım hemşire hanım ve benzeri. O zaman hadi bugün de sayılardan konuşalım, ama üslubumuzu batı medyası gibi değil, faili meçhul edilgen cümlelerle değil, mertçe oluşturalım. Filistinli yetkililerin kaydını tutabildiği kadarıyla 7 Ekim’den bu Yana 28 bin 576 kişi öldü mü yoksa israil tarafından öldürüldü mü? İsrail 28 bin kişinin yaşam hakkını elinden aldı, doğrusu bu! 68 bin 291 kişi yaralandı mı diyeyim? Hayır! 68 bin kişi muhtemelen yeterince ulaşamayacakları sağlık hizmetine muhtaç hale getirildi. 123 ambulans tamamen kullanılmaz hale geldi diyip geçemem tabii ki! İçinde gözyaşı ve acıya ek olarak hastaneye kavuşma umudu taşıyan, dokunulmazlığı olan ambulansları israil kalleşçe bombaladı diyeceğim 340 sağlık çalışanı öldü dersem haksızlık etmiş olurum. Dünyanın en ahlaksız ordusu; dünyanın en zor mesleği olan “gazzede sağlık çalışanı olmak” görevini yapan kahramanları katletti demeliyim. 1000’den fazla çocuğun bacağı kesildi diyip geçemem tabii ki, 1000’den fazla çocuk ömrünü bedenen yarım ama ruhen bizden daha tam olarak sürdürürken eksik uzvuyla ilgili yaşadığı her zorlukta israil’e kahredecek diyeceğim, tabi eğer ömrü olursa 150 sağlık kurumu tahrif oldu dersem sığ bir cümle olur. İçinde yaralı dermansız aciz masum insanların bulunduğu hastaneleri, bile isteye teker teker bombaladı İsrail diyeceğim. Dün de hastane tahrifine devam ederek yaralıların sicim gibi yağdığı Gazzede tam kapasite çalışabilen hiç hastane bırakmayarak etik değerlerin, vicdanın kırıntısının bile ceplerinde kalmadığını gösterdi diyeceğim 350 bin kronik hasta ilaçsız kaldı demeyeceğim, bu devletin, ay pardon!!! Bu teröristlerin!! Başlarına açtığı açlık susuzluk evsizlik dertleriyle uğraşan mazlumlardan 350 bin tanesi de ilaçları olmadığı için her biri farklı dertlerle acılarla boğuşuyor, belki de yavaş yavaş öldürülüyor diyeceğim. Bakın siz burada çeşit çeşit hastalıklarınıza şifa ararken 2 milyon gazzeli 4 aydır şikayetini bir doktora anlatıp muayenesini olup reçetesini alamıyor 395 devlet okulu, 65 birleşmiş milletler okulu hasar gördü şeklinde kurmayacağım cümlemi sanki deprem olmuş da hasarlanmışlar gibi. İçinde vatansever akıllı, faydalı bir nesil yetişmemesi için ellerinden ne geliyorsa yaptılar diyeceğim. “aa ama Hamas da işleri bürokratik yollarla çözseydi canım, bu ne Barbarlık” diyenlere “bu zalimler birleşmiş milletler okullarını, Red crescent red cross uluslararası hastanelerini bombalıyor, Ne bürokrasisinden bahsediyorsun sen” diyeceğim. Dün hastane saldırısından sadece yarım saat önce “burayı tahliye edin” emrini vermek için içeri gönderdikleri elçiyi öldürdüler, bürokrasiden anlar mı bu şeytanlar diyeceğim. Kendi ülkelerinde mülteci konumuna düşürülen gerçek toprak sahipleri; Birleşmiş Milletler mülteci kamplarına atılan bombalarla paramparça edildiler, öyle devasa silahlar kullandı ki israil, kamp alanında koca koca kraterler oluştu, cesetleri bile bulunamadı zavallıların. Kimle? İsraille mi? Bu anlattıklarımı yapanlarla mı masaya Oturulup anlaşılacak? Soykırım suçuyla uluslararası adalet divanında yargılandılar da ne oldu, al sana bürokrasi diyeceğim. 2 milyon insan evinden ayrıldı diyerek sanki tatile gitmişler gibi konuşmayacağım. Emeklerini, anılarını, rutinlerini, heveslerini, yeni aldıklarını, kullanmaya kıyamadıklarını, annelerinden kalanları, evlatlarına sakladıklarını, her şeyi ama her şeyi geride bırakarak naylondan ve kırık mobilya parçalarından yapılan çadırlara girdiler. İsrail; Erzurumun 3 katı kadar insanı Evsiz bıraktı. Onları birkaç ilçe büyüklüğündeki daracık refaha sıkıştırdı, şimdi de “güya” güvenli alan diye insanları sürdükleri o alanı bombalamaya başladı… Batı şeriada 7 Ekim’den bu yana 6 bin 390 kişi gözaltına alındı, Böylece hapishanelerdeki toplam filistinli sayısı 8 bin 900’e ulaştı” dersem filistinli hırsızların katillerin suçüstü falan Yakalandığını sanabilirsiniz. Hayır, israil “idari tutukluluk” adı altında “ilerde suç işleyebileceği” gerekçesiyle istediği herkesi her yaştan filistinliyi hapse atabiliyor, hepimize günaydın! O yüzden cümlemi değiştiriyorum: bu teröristler hamasın olmadığı, kendilerini savunacak en ufak bir silahları bile bulunmayan batı şeriada güç gösterisi yapmak adına 9 bine yakın kişinin üzerine çöktü ve mapus etti, hah böyle daha doğru oldu! Hamas 250’ye yakın israilliyi esir aldı diye ortalığı velveleye veren sözde hümanistler size sesleniyorum Hamasın olmadığı batı şeriada Hamasın 7 Ekim’deki saldırısından önce de gözünün üzerinde kaş olduğu için binlerce kişi içeri alınırken nerdeydiniz esir Karşıtları? Hapishanelerdekiler aç bırakılırken, kollar bacakları kırılırken, tecavüze uğrarlarken, ilaçsızca ölüme terk edilirlerken neden sesiniz çıkmıyordu? Gazze’de 2 milyon 300 bin kişi yıllardır açık hava hapishanesindeyken sizi neden meydanlarda görmüyorduk merhamet timsalleri? 126 gazeteci hayatını kaybetti dersem yetersiz olur. Hatta Gazze’deki her 10 gazeteciden biri öldü desem de yetmez. Hayatını zulmü dürüstçe duyurmak için feda eden 126 kişi; hayatını manipülasyonla, yalanla, şantajla, örtbas etmekle, iftira atmakla geçirenler tarafından dünyadan kazındılar diyeceğim 100’den fazla sağlık çalışanının nerede olduğuna dair veri yok demeyeceğim. O sağlık çalışanlarına … o kişileri… bakın burayı ben de dolduramadım çünkü önümüze çıkan her haberde “bu kadar da olmaz ya” “bu alçaklığı da mı yaptılar” “bunu yapacak kadar mı vicdansızlar?” diyoruz. O zaman ancak “kötülükte sınır tanımayan bir topluluk hayal bile edemeyeceğimiz işkenceler yapıyor onların üzerinde” diyebilirim. 8 bin 400 kadın öldü demeyeceğim, 4 aydır feryatları gözyaşı kaynağımız olan, dünyaya inen merhamet taneleri olan anneleri Ya bir Ömer ya bir Ebu Ubeyde, ya bir Selahattin Eyyubi ya bir Abdulhamit Han doğurursa endişesiyle katlettiler diyeceğim. 12 bin 300 çocuk öldü nasıl diyeyim? 12 bin çocuk öldü… israil bu olayı dinle ırkla siyasetle bağlantısızca karşısında durulması gereken bir olay haline getirdi diyeceğim. “Ama onlar da toprak satmışlardı” “Osmanlıya da ihanet etmişler bak”, “şu şu olayda Türkiye’nin yanında durduklarını da göstermemişler ah vah” diyenlere 12 bin çocuk öldü sen ne anlatıyorsun diyeceğim! Küvözdeki bebekleri öldürdüler ne diyorsun? Anneler yavrularının parçalarını eşleştirmeye çalışıyorlar orada sen neyden bahsediyorsun! Hadi bu bahanelerini çocuğunun bedenini poşette taşıyan babaya da söylesene! Soğuktan ölüp kaskatı kesilen bebeğinini ince bir kefene sarıp karşısında ağlayan anneye anlatsana Arap olduğun için bu meseleye karışmadığını! 12 bin evladımızı kara elleriyle boğdular! Firavunlar ordusu oldular, Musa bebeğin peşine düştüler! Ama tüm bebekleri öldürseler de bir Musa sağ kalacak. Kuyu diplerine atsalar da Yusuf oradan kurtulacak Tüm dünyayı ateşe verseler de İbrahim yanmayacak ve biz durmayacağız! Dua edeceğiz, duyuracağız, boykot edeceğiz, direneceğiz, Öğreneceğiz ve öğreteceğiz, infak edeceğiz, hatırlatacağız ama Asla susmayacağız inşallah.